Çocuklarda İştahsızlık

Bu “Zor yemek yedirme” sorununun başlıca nedeni, daha önce de anlatıldığı gibi, çocuğun gerçek yaşı ile beslenme yaşı arasında istenmeden yaratılmış olan farktan başka bir şey değildir. Bu doğrudan doğruya, annenin anlayış ve yaklaşımından kaynaklanan bir sorun olarak düşünülür. Ancak, “zor yedirmenin” sadece annenin tutumu ile ilgili olduğu da söylenemez. Sofra yemeklerine alışma sırasında, bebeğin gösterdiği böyle bir tepki onun giderek değişen ruhsal durumu ile de yakından ilgilidir.

Birinci yaşın ilk yarısında; bebek daha çok kendi varlığının bilinci içindedir. Daha çok kendisi ile ilgili ve kendisine dönüktür. İlk yaşın ikinci yarısından itibaren bebeğin giderek kendi dışındaki dünyayı da fark etmeye başladığı görülür. Beslenme sırasındaki pasif durumunun yerini daha aktif davranışlara bıraktığı fark edilir. Çocuk, bu aşamada, kendi becerilerini kullanarak yeme işlevine bizzat karışır.

Bu yüzden sekizinci veya dokuzuncu aylara kadar sürüp giden uysallığı kaybolmaya başlar. Bu zamana kadar daima baskın olan anne otoritesinde belli, bir azalma ve zorlanma kendini gösterir, çocuk otoriteyi ele geçirmeye ve kendisine uygulanan yaklaşımlara ve bu arada doğal olarak beslenme girişimlerine de kişisel tepkiler göstermeye başlar. Eliyle koluyla mamaları saçıp döker,, kaşıkla bardakla oynamak ve oyalanmak ister.

Dikkati dağılmaya başlamıştır. Artık onu, belirli bir süre, belirli bir olay içinde tutabilmek imkansız hale gelmiştir. Çabuk dağılmaya eğilimlidir. Beslenme sırasında yemekten çok, etraftaki eşyalarla ve olaylarla ilgilidir. Mama türleri arasında seçmeler yapar, bazılarını hiç ağzına koymaz, bazılarına karşı ise aşırı düşkünlük gösterir. Yemekleri kendi eliyle döke saça yemeyi tercih eder, kaşık ve çatal kullanma hevesine kapılır.

Bu sırada anne için durum hiç de o kadar iç acıcı ve kolay değildir. Onu dokuz ay karnında, dokuz ay kucağında taşımış, bu zamana kadar belli bir beslenme düzeni ve disiplini kurabilmeyi başarmıştır. Artık bebeğinin büyüdüğünü, zor günlerin geride kaldığını, onunla bundan sonra daha kolay başa çıkabileceğini düşünmektedir. Halbuki, durum hiç de düşündüğü gibi olmamış, bebek giderek daha güçlü, daha dirençli, daha zor idare edilir bir hale gelmiştir.

Annenin giderek daha yorgun düştüğü, halbuki bebeğinse aksine güçlenip direnç kazandığı bu dönemde anne, şimdiye kadar geliştirdiği düzen ve disipline sahip çıkmakta gerçekten güçlük çeker. Sanki otorite el değiştiriyor gibidir. Artık annenin istediği değil, bebeğin istediği olacaktır.

Böyle çelişkili bir ortamda, bebeğin gereği gibi beslenemediğini düşünen anne, artık, ‘Tek yesin de nasıl yerse yesin” anlayışı ile hareket etmek ve istediği her tür ödünü çocuğa vermek zorunda kalır. Dokuz ay ile bir yaş arasındaki bu dönemde çocuk, sert bir duvara çarpmış gibidir. Bu zamana kadar edindiği ılımlı davranışları yozlaşarak, bu noktadan geriye dönüyor gibi olur. Bu ana kadar büyük emeklerle rayına oturtulmuş olan beslenme düzeni altüst olur,

ilk aylardaki gibi, bebeksi bir beslenme davranışı yeniden geri gelir. Artık, çocuk ne zaman isterse o zaman beslenir. Ne isterse onu yer. Geceleri önce bir kere ile başlayan ek beslenmelerin sayısı giderek artar ve çocuk saat başı uyanıp beslenir hale gelir. Biberon alışkanlıkları tekrar ortaya çıkar. İki veya üç yaşına gelmiş olduğu halde, çocuğun ayak ayak üstüne atıp, eline aldığı biberonu annesinin gözüne baka baka içtiği görülür.

Pütürlü yiyeceklerle uğraşmak istemediği için, annesi, kahvaltılarını, köftelerini, makarnalarım makinede öğütüp püre haline getirerek vermeye başlar. Ancak böyle yaparsa çocuğunun yemeğini yediğini, böyle yapmazsa hiç birisini ağzına koymadığını söyler. Çocuk masada yemek İstemiyorsa, anne onu masanın altında besler. Çocuk istiyorsa birlikte dolaba girerek ona yemek yedirmeye çalıştığı olur.

Çocukların bu dönemde dikkatleri ileri derecede dağınıktır. Her şeye olduğu gibi, sofraya da kendilerini veremezler. Çevredeki, hareketli, çekici her olay, onların kolaylıkla dikkatlerini o yöne çeker. Anneler bu özelliklerini bildikleri için, besleme sırasında çoğu
kere, pencerenin önüne oturur, sokaktan her araba geçişinde “aa arabaya bak” diyerek, çocuğun o andaki dalgınlığından yararlanır ve ağzına bir lokma sokuştururlar. Böylece, tabaktaki yemeğin bitmesi için bazan sokaktan yüzlerce arabanın geçmesi beklenir. Televizyonlar, masallar, şarkılar, artık yemek yedirmenin vazgeçilemez birer aracı haline gelir.

Çocuğun yemek yemeye karşı direnci artınca, anne bunun yaratacağı açığı hiç değilse süt kullanarak kapatabileceğini düşünür. Beslenmede açık yaratmamak için, gece gündüz, çocuğa biberonlar dolusu süt içirilmeye başlanır. Öyle bir noktaya gelinebilir ki, çocuğun böylece günlük süt alımıyla sağladığı kalori, onun günlük tüm kalori gereksinimini karşılayabilir, hatta onu bile geçebilir. Böyle olunca, günlük besi gereksinimini sütle karşılamış olduğu için çocuğun diğer besin maddeleri almaya karşı artık hiç arzu ve isteği kalmaz. Çocuk, “yemediği için süt içirilen, süt içirildiği için de yemeyen” şeklindeki bir kısır döngüye saplanır. Bir yandan böyle bir kısır döngünün yarattığı davranış bozukluğu, bir yandan sadece süte bağımlı tek yönlü beslenmenin türlü sakıncaları, sürüp gider.

İskenderun Haber
iskenderun haber genel içerik editörüdür. Haber ihbarlarınız veya ilanlarınız için üst menüden bize ulaşın sekmesini kullanın.