Kimler kıydı sana?
Eski İskenderun’u hatırlayanınız vardır muhakkak..
Sağolasın, Hayati (Sonay) kardeşim bu konuda bir kolaylık sağladı, sosyal paylaşım sitelerinde eski İskenderun’un resimlerini, üstelik renkli paylaşmış..
Nerden bulmuş, nasıl bulmuş bilmiyorum..
Bildiğim şey, resimlerin harkulade olduğu..
Baktım ki, herkes internet üzerinden birbirine gönderiyor, paylaşıyor bu resimleri.. İçim bir hoş oldu..
Günbatımına yine yeniden bayıldım.. Aşık oldum!
İnanın abartmıyorum, görenler bilir, dünyanın hiçbir yerinde İskenderun’daki kadar güzel batmaz güneş.. Alt tarafı bir tur atıp geri gelecek olmasına rağmen, gitmek istemez adeta.. Duygusal vedalaşmalar gibi ağırdan alır.
Allahaşkına, farkında mıyız?
Sonra..
Sahildeki, sandal keyfine kaptırdım kendimi..
Güzelim manzara eşliğinde kürek çekenlerin mutluluğunu gördüm..
O vakit, taş kayalıklar yoktu.. Irzına geçilmemişti İskenderun’un..
Kumsalda kızağa çekilen sandallar arasında yürüyen, şakalaşan çocuklar bugün kimbilir ne yapıyordur?
O günün zıpkın, ele avuca sığmaz delikanlısını, bugün sessiz, ürkek kılan nedir? Günlük iş temposu arasında, üç kuruş daha fazla kazanayım diye, gölgesinden korkmuyordu o vakit..
Oturduğu bir sofra vardı..
Dostluklar mezara kadardı, iki kişinin bildiği sırdı..
Acısıyla tatlısıyla paylaşılan bir hayat vardı..
Şimdi o sofrada oturacağın dostun yok!
Herşey sahte.. Herşey yapay.. Gülemsemeler bile..
Ne kadar satış, o kadar köfte!
Sahil mi dediniz?
Soruyorum o halde:
Kıyıları görünüyor olmaktan çıkaran, denizi unutturan kim?
Yüzülen bir sahilimiz varken, şimdi kalkıp, aynı kordonda “Denize girmek tehlikeli ve yasaktır” tabelasını kim koydurdu dersiniz?
Babam mı?!
Nasıl oldu bu? Menfaatsiz dostluklara, mutluluğumuza, hançeri saplayan kimler? İskenderun niçin renksiz, niçin tadsız?
Sahil niye bu kadar soğuk?
Lütfen, resimlere iyi bakın!
İnsanların ayağı kumsala değiyordu..
Detaya girmeyeyim, Fenerbahçe, Galatasaray, yanıp tutuşurdu İskenderunspor’la maç yapmak için mesela, bir fikir verir sana..
Rahatızdır. Huzurluyuzdur..
Evimiz isterse saray olsun, ama dışarıda oturur, çekirdek çitlerdik..
Hava güzel, daralırız, okulu ekerdik icabında..
Şimdi ki gibi 4+4+4’ü konuşup, robot ayarına dönüşmemiştik henüz..
Resmi iyi bakın.. Yıl 1975!
Vallahi de, billahi de üstü açık otobüsümüz vardı..
Fiyakamız İzmir’i sollardı..
Dünya güzelleri İskenderun’da podyuma çıkar.
Deniz Kulübü, cemiyet hayatının uğrak yeriydi..
Rant nedir, bilmezdi kimse..
İşadamı, bir diğerinin işletmesinden kaç kamyon çıktı, saymazdı..
İskelemiz vardı mesela..
Canın sıkıldı mı.. Kap oltanı, çek levreği, kum kayasını..
Lezzetliydi hepsi..
Şimdiki gibi çöp takılmıyordu oltaya..
Özgürlükler şehriydik mesela..
Bir büyüsü vardı İskenderun’un.. Herkesi kendine bağlardı..
Taşocağı nedir bilmezdik.. Taş kalpli değildik!
Severdik birbirimizi.. Hemşerilik duyguları kuvvetliydi..
Apartman kültürünün bizi yozlaştırmadığı günlerdi..
Tamam kavga ederdik, ama hainlik nedir bilmezdik..
Ama gerçekler acı, İskenderun bıraktığınız İskenderun değil..
Sessizlikten, korkulardan, iş/güç bahanesinden, itirazlardan, o da nasibini ziyadesiyle aldı.. Sahip çıkmaya çalışıyorum diyen vurdu, sevdalıyım diyen de.. Öteki ise seyretti..
Ve geldiğimiz nokta:
– Hepimiz suçluyuz!
Şimdi, İskenderunlu olmak her faturayı cezalı ödemektir..
Kendimiz ettik, kendimiz bulduk çünkü..
Şu an hissettiğim en yoğun duygu, pişmanlıktır..
Kendi payıma, hayat denilen ve hiçbir yere giden oyuncak trenin, bizsiz de dönebileceğini unuttuğum için, üzgünüm.
Telafisi imkânsız çaresizliğin sahibidir bu satırların yazarı..
Tavsiyem:
Hemen şimdi.
Git, o saniyeleri al kardeşim..
PALMİYE HASTANESİ FARKINI KONUŞTURUYOR!
Sağlık önemli.. Sağlık, olmazsa olmazımız..
Bu konuda yapılan her yatırımı destekledim, destekliyorum.
Ve mümkün olduğunca yazmaya çalışıyorum..
İşte son örnek..
İskenderun Özel Palmiye Hastanesi bünyesinde oluşturulan Fizik Tedavi Ünitesi düzenlenen törenle hizmete açıldı..
Yönetim Kurulu Başkanı Cemil Kirmit, Başhekim Dr. Yılmaz Şahutoğlu’nu kutluyorum.. Her geçen gün İskenderun’u modern ve yeni teknolojiyle tanıştırıyorlar.. Bu eksikliği gidermek için de çok çalışıyorlar..
En başından söyleyeyim..
Palmiye Hastanesi yeni yüzüyle kaliteli bir hizmet sunuyor..
Dr. Yılmaz Şahutoğlu’nun emeği çok büyük..
Gün geliyor bir inşaat ustası gibi koşturuyor..
Gün geliyor, yenilikçi ruhunu hastaneye aşılıyor..
Palmiye Hastanesi YK Başkanı Cemil Kirmit, dünya tatlısı bir insan..
Söz konusu İskenderun olunca, bir ucundan hep destek çıkmıştır..
Çalışkan, yardımsever bir kişiliğe sahip..
Görüyorum ki, bu güçbirliği meyvesini vermeye başlamış..
Bugün fizik tedavi ünitesi deyip geçmeyelim..
Biliyorsunuz ki, İskenderun’un nemi meşhurdur..
Bu coğrafik yapı, çok ciddi anlamda rahatsızlıklar doğuruyor..
Artık tedavisi mümkün..
Sinir sıkışması, akla gelebilecek ortopedik ve nörolojik problemlerden doğan her türlü rahatsızlıklara tedavi uygulanabilecek..
Bu önemli bir adım..
Palmiye Hastanesi yönetimi çok iyi bir iş çıkardı..
Kutluyor, başarılar diliyorum!
ZORUNDA MIYIM?
Herşeye itiraz eder olduk..
Otellere, yatırımlara, geleceğimize, şevkimize, hizmet anlayışımıza vesaire..
Sonuç..
Başladığımız yere geri döndük..
İskenderun aynı İskenderun, yalnız şevkimiz, mevkimiz kalmadı..
Yazsan da, kafa nato mermer!
Allahaşkına, bir şeyler de düzgün gitsin diyorum..
Çabalıyorum..
Bu kez, kızıyorlar!
Karahüseyinli’de 5 yıldızlı otel yaptıracak olan Abdo Karadağ için ‘gitmeyi düşünüyor’ diyorlar.. Ee, o da kırıldı!
Bunca itiraz varken, insanda şevk mi kalır?
Zelluh Ailesi’nin başını döndürdüler..
Mahkeme üstüne mahkeme..
Sonra aynı itirazçılar çıkıp, bir de basına yükleniyor..
Vallahi kusuruma bakmayacaklar..
Onlar gibi düşünmemi kimse beklemesin..
Soruyorum:
Zorunda mıyım?!
Onların itirazı altında ezilmek zorunda mıyım?
İskenderun’un itiraz şehri haline dönüşmesine seyirci kalmak zorunda mıyım?
Hezeyanlar altında baskı görmeye, kavga etmeye katlanmak zorunda mıyım?
Zorunda mıyım arkadaş?!