Einstein, akılsızlığı “aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp, farklı sonuç beklemek” olarak tanımlar. İskenderun’da yıllardır bu böyle..
Bilirim ki, benzer tekrarlar ‘vakit kaybını’ doğuruyor..
Bu açıdan, farklı olan hiçbirşeyin olmaması normal.
Üzerine bir tutam da, ‘kıskançlık’ ekleyin, bir bakmışız başladığımız yerdeyiz!
Gazetelere bakın..
Yirmi, bilemediniz kırk ‘hizmet sevdalısı’ üzerinden ‘katkılar’ sunmayı hedefliyoruz..
Diğerleri nerede?
Hatalarımızla, doğrularımızla biz niye ve neyi yazıyoruz?
‘Yeni’ olan birşeyi, ne zaman İskenderun’a sunacağız?
Gençler bile geri planda..
Çoğunlukta oda başkanları aynı..
Siyasiler aynı..
Gazeteciler aynı..
Düşüncelerimiz aynı..
Aykırı olsan kaç yazar!
Değişen ne var Allahaşkına?
Tekrar tekrar pişir, ver fırına..
Elektrik sorununu çözebildik mi, mesela?
Sahili coşturabildik mi?
5 yıldızlı otel inşaa edebildik mi?
Taş ocaklarını susturabildik mi?
Eski Bit Pazarı’na yeni bir hizmet yatırımı kondurabildik mi?
Süper Lig’e kulüplerimizi taşıyabildik mi?
Gazeteciler olarak ‘tek vücut’ olabildik mi?
Bu ‘şeyler’ genelde, hatalarımızdır ve hatalardan öğrenmek ‘erdem’ iken, aynı yerde aynı hataları yapmak, delilik olmasa dahi ‘kayıp’tır..
Antep’i hatırlıyorum.. Kayseri’yi hatırlıyorum..
Neredeyse hepimiz bu aralar ‘İskenderun büyüyecek’ diyoruz..
Ama altyapıyı hazırlamak için parmak oynatmıyoruz..
Hoş, herşeyi engelliyoruz ya..
Bugün ‘en yüksek faturadan’ eğitim(!) sürecimiz, proje zaafiyeti üzerinden yürüyor.
İskenderun’da değişmeyen şey ‘aklı dışarıda bırakan’ süreçleri, tekrarlayıp durmak.
Bu sebeple, birbirimizi karalayıp, duruyoruz
Üstelik dersi almış, bedelini ödemiş iken, “farklı sonuç bekleme” enayiliği de cabası..
Hiç düşündünüz mü..
İskenderun’da neden herşey ağırdan gidiyor?
Devlet’e ait birçok kullanılmayan bina var, bekliyor..
Diğer yandan neredeyse çadır kente her ay 3 milyon TL gönderiyoruz..
Sahiller çöplük olmuş, turist çağırıyoruz..
Yatırımcı geliyor, kaçırtıyoruz..
Bürokrasi, belimizi bükmüş, sızlanıyoruz..
Bu ‘sebep-sonuç’ ilişkisini ‘en yüksek maliyetten’ öğrendik fakat ‘gereğini’ yapma konusunda hâlâ akılsızlık eseri çözümleri üretiyoruz.
İDÇSPOR YÖNETİMİ SUÇSUZ MU?
Bazen gerçekler katıdır. Çok katıdır, çok acıtıcıdır.
Anlamanın, hissetmenin ve harekete geçmenin en etkili yolu o hakikatlerle yüzleşmek ve daha da önemlisi hesaplaşmaktır.
Dün birçok gazete, İDÇSpor’un eski teknik direktörü Rahim Zafer’in demecine yer verirken, biz GÜNEY’de teknik adamın görevden alındığını duyurmuştuk..
Gerçi, her ne kadar sabah saatlerinde paylaştığımız bu özel bilgi için ‘doğru değil’ denildiyse de, haberimiz öğleden sonra teyid edilmişti..
Fatura Rahim Zafer’e kesilmiş, yerine Beypazarı Şekerspor’u çalıştıran Mete Işık getirilmişti. Yanılmamıştık..
‘Hakikat’ derken şuraya gelmek istiyorum..
Merak edilen konu ‘devre arasında ne olduğu’ idi..
Ancak çıkarılan sonuç ‘Rahim Zafer takımı iyi okuyamadı’ yönünde oldu..
Bence yanılıyorlar..
Sezon başlamadan önce ha bire ‘futbolcu’ transferi açıklayan İDÇspor, bu bilgiyi paylaşmaktan keyif alıyordu.. Hemen hergün birkaç futbolcu takıma dahil ediliyordu.. O vakit, “İskenderun’dan kaç futbolcu var takımda?” diye sorduğumda ertesi gün sosyal paylaşım sitelerinde birçok kendini bilmezin sözlü saldırısına maruz kalmıştım.. Ne oldu şimdi?
Madem takımda işler iyi gitmiyor, o halde neden fatura hep teknik direktörlere kesiliyor? Bu kaçınçı teknik direktör kıyımı, saymakta güçlük çekiyorum..
O gün 45. dakikadan sonra ‘ruhsuz’ oynayan, 2-0’dan sonra havlu atan takımın oyuncularına neden ceza yok? İDÇspor’un ağırlığını kaldıramayan oyuncuların takımda ne işi var?
Onlar neden bedel ödemiyor?
Ve son söz:
İDÇspor’a gökten para inmiyor.. İşçinin alınteri var o transfer paralarında..
Doğru transfere eyvallah.. Ancak yanlış isimler üzerinde tercih koyan bir yönetim de en az Rahim Zafer kadar sorumludur.. Cengiz Gül ne düşünüyor bilmiyorum ama böyle giderse İDÇspor daha çok ağır kayıplar yaşar..
HAYAT BİR OYUN MUDUR?
Interneti karıştırırken sık sık karşıma çıkar..
Reklam cümlesi şu:
‘Hayat bir oyundur; zekice oyna!’
Sahiden öyle mi?
Sahiden hayatı bir oyun gibi görmek ve göstermek doğru mudur?
Bu teze katılabilir miyim?
Hiç sanmıyorum.
Tamam, benzetmeler hoştur.
Zihnimizi çalıştırıp parlatır.
Ama bilmek gerekir ki, en ağır oyun bile hayattan hafiftir!
Çünkü, hayat birçok oyunu değişik iklimlerde barındırır..
Bir oyunu bitirir, bir başkasına başlarsınız.
Oyunun kurallarına uyar; kazanır veya kaybedersiniz.
Peki hayat böyle midir?
Kaybedince, bir daha geliyor mu?