NE ZAMAN OLDUĞUMUZ GİBİ GÖRÜNECEĞİZ?!

Geçen gün, gazeteci dostlarımla oturuyorduk.
Mülakatımız, yerel yöneticilerle ilgili..
Eksikliker, yanlışlıklar, yapılanlar ve yapılmayanlar üzerinde konuşuyorduk..
Kendimizi de eleştiriyorduk..
Gereksiz çıkan, reklam gazetelerini de ele aldık..
Görüyorum ki, hepimiz zaman zaman bir yanlış yoldan girip, doğrularla hesaplaşıyoruz..
Şöyle ki..
Hemen hergün meslektaşlarım, yazılarıyla, İskenderun’a hizmet etmeye çalışıyorlar..
Peki, pasif olup da, bizimle aynı şartları taşıdığını sananlara birşeyler diyebiliyor muyuz?
Tıpkı, hiçbirşey yapmayıp, ama sırf görünmeye çalışan bazı siyasetçiler gibi..
Tıpkı, icraatten öte, boş bilgiler sıralayan bazı yöneticiler gibi..
Zaman hızla akıp, gidiyor.. Her adım da İskenderun’un çıkarlarını düşenenlerle, düşünmeyenler bir olur mu hiç?
Ama oluyor maalesef.. Ayırt etmeyi bilmiyoruz çünkü..
Elemeyi, tepki koymayı, uzak tutmayı aklımızdan geçirmiyoruz..
Oysa, bir işveren, nitelikli eleman ararken bile, o şahsın hayat bilgisini, seceresini öğreniyor..
Sonra bir tek kelimeyle, kocaman bir çizgi çiziyor:
Evet ya da hayır!
Biz de, ‘evet’in sınırı, ‘hayır’la aynıdır..
Kaçamak cevaplarla, iş bitirmeye çalışan bir kitle var İskenderun’da..
O bakımdan..
Hiçbirimiz hatasız, günahsız değiliz..
Mesela..
Cennet İskenderunumuz ve yıllardır bize musallat olan karşılıklı güvensizliklerimiz geldi aklıma.
Acaba hepimiz, bir günlüğüne “olduğumuz gibi” görünmeyi başaracak olursak, bugün toplumsal yaşamımızı tehdit eden ikiliklerin, ayrılıkların önüne geçebilir miyiz?
Korkularımızı, endişelerimizi ve güvensizliklerimizi bir gün için de olsa üzerimizden sıyırıp atabilir miyiz?
Sizce?!

SİYASET!
İskenderun’da siyasetçileri yakından takip ediyoruz..
AK Parti, CHP, MHP, Türkiye Partisi, DP, Türkiye Değişim Hareketi, Hak ve Eşitlik Partisi, vs..
Başındaki her ismin farklı bir karakteri var.
Deyim yerindeyse, her yiğit ayrı telden, yoğurt yiyor..
Alın yazısı iyi yazılmış olan da var, elde ettiği şansı iyi kullanan da..
Risk alanı da, şaşırtanı da iş yapıyor..
Fakat, üzerlerine ölü toprağı serilenleri ne yapacağız?
Onlar bu aralar, ‘of the record’..
Gerekçesiz bir antipati yayan..
Risk almayan..
Hiç olmayacak bir zamanda, hiç olmayacak çıkışlar yapan..
Ödünsüz olan..
Şaka yapmayan, isimler artık şaşırtmıyor beni..
Hazır erken seçim naraları atılıyorken, yeni simalarla bu sürecin renkli geçeceğine inanıyorum..

MALİYE BAZ İSTASYONU İÇİN KAPINIZI ÇALACAK
İnsan sağlığını tehdit eden unsurlardan biri de, baz istasyonları.. Bu konuda, yanılmıyorsam, İnsan Hakları Kurulu’nun bir de ‘yaptırım’ı var.
Yalnız, ciddi tepkilere rağmen, birşeylerin yapılmadığını da biliyorum..
Baz istasyonları bu kez Maliye’nin denetiminde..
Baz istasyonu kirası elde eden kişi veya apartman yönetimlerinin bu geliri Maliye’ye bildirip bildirmedikleri incelenecek. Bildirmeyenler hakkında Gelir Vergisi Kanunu hükümleri gereği ceza kesilecek..
GSM operatörlerinin istasyonun yerine göre kişi veya kurumlara yıllık 5 ila 8 bin dolar arasında kira ödediği de aşikar..
Dilerim, maliye elini çabuk tutar da, yüksek cezalarla gereğini yapar..
Biz de kurtuluruz!

HASTANELERE ISI ÖLÇER!
Türkiye’de domuz gribi vakası, neredeyse 2000’i buldu.. Üstelik, iki can verdik..
Hatay genelinde sıkı tedbirler alındığını biliyorum. Hatta, İskenderun Belediyesi’nin okulları dezenfekte altına almak için ilaçlama çalışması başlattığı haberi GÜNEY dahil tüm gazetelere yansıdı. Tüm bu çalışma ortamına bakıp, dilerim, Hatay’da korkulan olmaz..
Ancak benim de nacizane bir önerim olacak..
Cilvegözü sınır kapısına konulan ısı ölçerlerden, bu hastalığın virüsünü taşıyan yolcular tespit ediliyor. O halde, hastanelerimize de bu ısı ölçerlerden kurabiliriz.
Çünkü, öğrendiğim kadarıyla, hastalar grip veya nezle teşhisiyle hastanelere akın ettiğinde, domuz gribi vakasıyla karşı karşıya geldiklerini öğrenemiyorlar..
Yani, domuz gribi virüsü taşıyan gizli hastalarımız olabilir.. İddialar da bu yönde..
O yüzden, tez elden birşeyler yapmalı, hiç olmazsa insanlarımız moralmen sağlıklı tutulmalıdır.
Gerçi, Devlet Hastanesi Başhekimi Dr. Veysel Yıldırım ile Cumhuriyet resepsiyonunda öpüştük, şimdilik korkulacak birşey yok sanırım..

HURDACININ CEBİNDE MECLİS ÜYESİNİN TELEFONU ÇIKARSA..
Bunun neresi garip diyebilirsiniz?
O zaman olayı anlatayım..
Adamın biri hurdacı.. Evlerdeki metal öteberileri topluyor.
Geçim derdi tabii..
Ama iş rahatsızlık verici bir boyuta gelince, ‘zabıtalık’ bir meseleye dönüşüyor..
Hurdacı boş değil belli ki..
Alıyor telefonu eline, zabıtaları tehdit ediyor. Ve,
“- Adamın canını sıkmayın. Şimdi, meclis üyesi ………… ‘i arıyorum. Herhalde siz, sürülmek isteniyorsunuz?” diyor..
Tehdite bakar mısınız.. Zabıtayı görevinden sürdürecekmiş de, falan, filan..
Sevsinler böyle hurdacıyı..
Şimdi bu adam böyle bir cesareti nereden buluyor.?
Yarın.. Simitçi, bohçacı, terlikçi de çıkar, falanca meclis üyesini ararım dese, ne olacak?
Eğer iş, meclis üyelerinin ‘havasına’ kalmışsa, yandık demektir.
O zaman hatırlatayım..
Bak birader, meclis üyeleri yerel parlementonun üyeleridirler, bu belediye başkanı da olsa farketmez..
Kaldı ki, çağdaş kentlerde bu ne tuhaf ilişkidir anlayamadım..
Ne yani, yarın birilerinin her kafası estiğinde, soluğu simitçide, hurdacıda mı alacak!
Unutmadan.. Park cezalarıyla ilgili de, kendini bilmez bazı meclis üyelerinin tepkisi oluyormuş.. Kimlik kullanıp, çevrelerine kolaylıklar sağlayan aynı isimler, zabıtalara ‘çocuk’ muamelesi çekiyormuş..
Ee, böyle bir durumda benim zabıtam ne yapacak? Nasıl çalışacak?
Sinir edici bir durum değil mi?
Şeytana lanet deyip, şimdilik o isimleri yazmıyorum..
Ama bir daha ki sefere, o meclis üyelerinin ismini zikrederim, bilesiniz!

ARITMA TESİSİ ÇALIŞIYOR MU?
Arıtmayla ilgili bazı sorunlar olduğunu işitiyorum.. Su tahliyesiyle ilgili problemlerin yaşandığı iddia ediliyor. Dahası da var.. Su tahliye pompalarının tamir edilmeden geldiği de ileri sürülüyor. Doğru ya da değil..
Arıtma tesisi bizim gözbebeğimiz. Sel afetine karşı tek alternatifimiz.. Kaldı ki, kanalların sık sık temizlenmesi gerektiği fikrini defalarca telafuz etmemiz ondan..
Ama görüyorum ki, bazı sıkıntılar var..
Sıkıntının temel kaynağından biri, doğalgaz çalışmasının yaşattığı tahribat olabilir..
Bunu bir kenara not edin..
Doğalgaz çalışmaları sonucunda, açık bırakılan yarıkların üzeri hep, çakıl ve kumla örtülüyor. Kaçtır yağmur yağıyor İskenderun’a.. Bunca çakıl ve kumun yol aldığı kanallardan arıtmaya sızdığı gözlemlenemiyor mu?
Yazık, günah.. Yolun ortasında duran ızgaralar şimdiden tıkandı..
Cuma günkü yağışlardan sonra, yollardaki yarıkların boşaldığını gördüm.. Şimdi doğalgaz yetkilileri, yine çakıl veya kum döküp, yama mı yapacak..
Buyrun, döndük mü yine başa?!

MHP, CUMHURİYET RESEPSİYONUNA KATILMADI!
MHP ile İskenderun Kaymakamı Cemil Aksak arasında esen ‘limoni’ havanın dağılmadığına, Cumhuriyet Resepsiyonu’nda bir kez daha tanıklık ettim.
İDÇspor’un bir müsabakasında şeref tribününde başlayan bir tadsızlık vardı.. ‘Güçlü Ordu, Güçlü Türkiye’ sloganı üzerinde yaşanan bu istenmeyen hadisenin taraflar arasında yaşattığı gerginlik sürüyor olacak ki, MHP Hatay Milletvekili Turan Çirkin, İlçe Başkanı İbrahim Gül, o resepsiyonda yoktu..
Sebebi açık..
Ordu ve Cumhuriyetin temel değerleri üzerinden yapılan tartışmaları, ‘ürkülerek’ izliyorum.. Resepsiyona damgasını vuran, sönük hava buna örnek olsa gerek..
Resepsiyonda ben de vardım.. Gördüğüm kadarıyla, kutlama etkinliklerinin çok da renkli geçtiği söylenemez..
Basın mensupları, meclis üyeleri, oda ve meslek örgütleri arasında kısıtlamaya gidildiğini farketmemek mümkün değil..
Niçin böyle oldu, bilmiyorum..
Ama bildiğim, bu tartışmanın henüz yeni alevlendiği..!

Yılmaz Akpınar
1974 doğumlu. Güney Medya'da müdür. İskenderun'un önde gelen gazetecilerinden.