KAYALAR DELİNİYOR, FİDANLAR DİKİLİYOR, KOCA DAĞ YEŞİLE DÖNÜŞÜYOR!

Şaka sanmayın.. Gerçek bir hadise..
Haberin kaynağı, Malatya!
Malatya Valiliği, iddialı bir kampanyaya girişmiş..
Beydağı\’nda 30 bin dekar alana 1.5 milyon fidan dikilmesiyle ilgili kampanya başlatmış.. Malatya Valiliği, kampanyaya katılımı artırmak, bilgi alınmasını kolaylaştırmak, bağışları yönlendirmek için Malatya Ağaçlandırma Portalı oluşturmuş.
Ağaçlandırma hamlesinin fikir babası Malatya Valisi Ulvi Saran..
Satır aralarında şöyle bir cümle kullanıyor:
“- Kayaları delip, içine toprak dolduracağız ve fidanları o şekilde dikeceğiz.”
Yanlış duymadınız, kayalar delinecek, üzeri toprakla beslenecek ve fidanlar dikilecek..
Neden mi?
Beydağı çorak bir arazi, toprak kalınlığı 5-10 santimi geçmiyor..
Sırf, Malatya’da kötü bir manzara yaratıyor diye, ortalık ayağa kalkıyor..
İşadamlarına çağrı yapılıyor..
***
E, bizim burada armut toplanmıyor..
Bizimkiler de çalışıyor..
İskenderun’un taşı toprağı altın ya, maazallah kampanyayla adam arıyoruz..
Amanoslar, taşocaklarından geçilmiyor..
Var olanı, yok ediyoruz.. Toprağımız var, patlıcan gibi oyuyoruz..
Altından taş çıkarıyoruz.. Üzerine mantar gibi konut yaptırıyoruz..
Malumunuz, manzara çirkin ve ürkütücü..
Malatya, koca taş kayalara toprak enjekte edebiliyorsa, biz neyi bekliyoruz?
Ben söyleyim..
Bizde, kentteki bütün kamu kurumlarını harekete geçirecek, ateşleyecek bir yapı gerekiyor..
Örneğin, benzer bir kampanyanın fitilini, Hatay Valisi M. Celalettin Lekesiz ateşleyebilir.
İşadamlarımıza kendi adlarını kullanabilecekleri özel alanlar tahsis edilebilir.
İstiyoruz ki, Amanoslar kurtulsun..
İstiyoruz ki, çirkin görüntü ortadan kalksın..
İstiyoruz ki, Amanoslar yeşillensin, güzel bir görüntüye bürünsün..
Bunun için de, bir kampanya başlatmak gerek..
Eğer başarılı olur, Amanoslar yeşile dönüşürse, Malatya’dan sonra, İskenderun da tüm Doğu ve Güneydoğu’ya örnek olur..

ÇOK KONUŞAN MI, AZ KONUŞAN MI?
Böyle bir soru karşısında benim vereceğim cevap şudur:
– Bir yöneticinin az ya da çok konuşması önemli değil, aslolan hizmettir!
İskenderun Belediye Başkanı Dr. Yusuf Civelek’le ilgili yazdığım olumlu yazılardan sonra, bazı arkadaşlar rahatsızlıklarını bildirdi..
Bunu bekliyordum.. Çünkü, aldığım telefonlar.. Bir belediye başkanının yaptığı işin yanında, ilgili veya ilgisiz herkesle görüşmesi gerektiği fikrini ortaya koyuyordu..
Böyle bir yaklaşımı, ben doğru bulmuyorum..
Şahsi görüşüm şudur ki, bir belediye başkanı eğer hizmet yapıyorsa, attığı her adımı bana anlatmak zorunda değil!
Ya da iş yapıyor diye, illa ki, benimle içli dışlı olmak zorunda değil!
Ama görüyorum ki, bazılarımızın tavrı farklı..
Bir yerel yönetici, her daim arayacak, soracak, paylaşacak,
Ve de konuşacak!
Avrupa ülkelerinde böyle değil..
Liderler zırt pırt konuşmuyor, her konuda ahkâm kesmiyor..
İşin garip yanı şu.. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan grup konuşmasında, “Bize az konuşun, ülke huzur bulsun şeklinde akıl verenler var” diyerek, köşe yazarlarlarına atıf yapıyor..
Düşünebiliyor musunuz? Bazı yaygın gazetelerin köşe yazarları, siyasetçiler çok konuşuyor diye, tepkisel yazılar yazıyor..
İskenderun basın camiasında ise, belediye başkanı fazla konuşmuyor diye, hakkında elli türlü laf söyleniyor..
Üstelik, olumlu yazılar yazıyorum diye, beni kamplaştırmaya, ayrıştırmaya çağırıyorlar..
Pes dedim!
***
İtiraf etmeliyim ki, sadece çok önemli meselelerde demeç veren, ayda en fazla bir gün konuşan bir belediye başkanı olsa ne yaparız acaba, diye düşünüyorum..
Her konuda konuşmadığı için cahil diye yaftalar mıyız?
Az konuştuğu için tembel diye suçlar mıyız?
Yoksa..
Yan gelip yatıyor, meydan meydan dolaşıp halka seslenmiyor diye kendini beğenmiş mi ilan ederiz..
Kızar mıyız..
Sever miyiz..
***
Bu ne biçim siyaset, tadı yok tuzu yok.. Ne hakaret var, ne kavga, bu kadarı da fazla diye bugünleri  yad eder miyiz!..
Ne dersiniz..
Sizce..
Siyasetçinin çok konuşanı mı, az konuşanı mı kıymetli?..

YÖNETİM KALİTESİ!
ARGE Danışmanlık Şirketi’nin Başkanı Dr. Yılmaz Argüden’in, iki yıl önce yayınlamış olduğu “Yönetim Kurulu Sırları” kitabı yok satıyor..
Argüden’in, şöyle bir düşüncesi var..
* Yaşam kalitesini geliştirmenin yolunun “yönetim kalitesini” geliştirmekten geçtiğine inanıyor.
* “Siyasette, şirketlerde, uluslararası kurumlarda, sivil toplum kuruluşlarında yönetim kalitesini arttırmak gerekir” diyor.
Durumu, İskenderun’la ilişkilendirmenin yollarına bakalım..
Sayısız sivil toplum kuruluşu var, İskenderun’da..
En azından, 100’ün üzerinde dernek olduğunu biliyorum..
Birkaçını tenzih ediyorum.. Çünkü sayıları 10’u geçmez..
Çalışıyor, birşeyler üretiyorlar..
Peki onların dışında, geriye kalan diğer dernekler ne iş yapar?
Tabela derneği olmaktan başka, hangi düşünce platformunda yer aldılar?
İskenderun’a kazanç sağlayacak, kaç fikir ortaya attılar?
Hangi kampanyayla, İskenderun’u ayağa kaldırdılar?
Amacım, dernekleri karalamak değil..
Fakat, her derneğin yönetiminde yer alan isimlerin bir sorumluluğu var..
Çalışmaları da zaten bu “yönetim kalitesini” arttırmaya yönelik olmalı..
Yıllardan beri bu konuya kafa patlatmıyor muyuz?
İnsanların bilgi ve birikimlerini, ‘ortak akılda’ birleştirmeleri gerektiğine inanmadık mı? Peki, elimizde ne var?
Yüzlerce dernek!
İskenderun’u ‘kalkındıracak’ kaç projeyi, kent halkıyla paylaştılar?
Bilmiyorum!
STK’lar için bu kadar bilgi elbette yetmeyecektir.
Yaşamının önemli bölümünü derneklerde ve yönetim kurullarında görev yaparak geçirmiş insanların bunu çoktan öğrenmiş olması gerekirdi çünkü.
Geleceğin derneklerinde yönetimde olma hayallerini kuranlara tavsiyem şudur..
Bir ucundan bu işleri öğrenmeye gayret etseler çok iyi olur.

AŞI YOKSA, ÇÖZÜM NE OLACAK?
SÖZ Gazetesi, İskenderun Devlet Hastanesi’nde domuz gribinden ötürü yaşamını yitiren iki vatandaşımızın haberine yer vermiş ve şöyle seslenmiş:
– Domuz gribi ölümleri artıyor. Kimse yok mu?
Bu seslenişin uzandığı makam Hatay Valiliği..
Bu güne kadar, kurumlarda yatan sessizliğin arkasında yatan gerekçeyi ben de anlamış değilim.. Hele, birkaç kurumun topu birbirine atmasına kadar varan içler acısı durumu ibretle izliyorum..
Hatırlarsanız, Gelişim Hastanesi’nde yaşanan ilk ölümlü vakanın daha günler öncesinden, “Domuz Gribi İskenderun’a da sıçradı” haberini duyuran ilk gazeteciyim..
Bırakın tedbiri, muhattap bulamadım!
Ama aynı günlerde, Devlet Hastanesi’nde bir karantina merkezi kurulduğunu biliyordum.
Oysa korkuyla bir şeylerin değişmeyeceğini yetkili birimler biliyor olmalı..
Maksat olayı basından saklamak ise, biz bu haberleri birilerini sorgulamak, yaygara koparmak ya da suçlu bir kurum tespit etmek adına yapmıyoruz.
Domuz gribi, olağan bir hastalık moduna geçti zaten..
Önemli olan, alınacak tedbirlerde yol göstermek olmalı..
Mesela, dün İlçe Sağlık Grup Başkanı Dr. Yavuz Selim Yıkıcı, domuz gribi ölümleri hakkında konuştu, bilgiler verdi..
Daha öncesinden, GÜNEY TV.’de birçok uzman doktorun programlarda, domuz gribini enine boyuna anlatmalarını sağladı
Doğru bir yaklaşımdı..
Zira, Dr. Yıkıcı’nın elinden geleni yaptığına inanıyorum. Yalnız, hastalığın önlenmesinde bir yol haritası belirlerken, biraz da kendimizi sorumlu tutmamız gerektiğini düşünüyorum..
Domuz gribinin, eğer tedbir alındığında ölümcül bir vaka olmaktan çıktığını zaten anlatıyoruz.. Ama, aşının gerekliliği hususunda insanların akıllarını karıştırıyoruz..
Aşı yoksa, çözüm ne olacak?
O halde, bu konuyu artık Hatay Valililiği, ya da İskenderun Kaymakamlığı’nın sorunu olmaktan çıkarmalıyız.
Bugün ölümler karşısında üzülüyoruz..
O halde, doğru kararı doktorlar verecek..
Tedavi için aşı gerekiyorsa, olunacak..
Yoksa bu saatten sonra, Hatay Valisi konuşsa, açıklama yapsa ne değişecek?
Yılmaz Akpınar
1974 doğumlu. Güney Medya'da müdür. İskenderun'un önde gelen gazetecilerinden.