O nasıl bir tabir öyle..
O nasıl bir ‘kamikaze’ dalıştır öyle..
Erhan Öztürk, Sabah Gazetesi adına bir araştırma yapıyor..
Sonuca bakar mısınız?
* İskenderun’da merdiven altı tefeciliği almış yürümüş..
* Sayıları 300’ü buluyor..
* Tefecilerden para alan 40 işadamı öldürüldü..
* İskenderun’da, İtalyan mafyasının ‘sessizlik yasası’ Omerta geçerliymiş..
* Gece kondu yok (oysa var)..
* 72 yerel gazetesi var (sayıyı abartmışlar)..
* Faili meçhul cinayetlerin dosyaları kapanıyormuş..
* Çok şey biliniyor, ama konuşulmuyor..
* Burada racon sessizliktir. Kimse konuşmaz, sadece işini yapar..
***
Evet, iddia bu.. Zannedersiniz ki, İskenderun olmuş Teksas!
Kendi yasaları geçerli..
Her gelen, kafasının estiğini yapıyor..
Silahını çıkaran, gözüne kestirdiğini dağa kaldırıyor..
Kafasına sıkıyor..
Emniyet uyuyor, dosya kapatıyor..
Fesuphanallah..! Güleyim mi, üzüleyim mi!
16 yıldır gazeteciyim, net rakamla 40 işadamının öldürüldüğüne ilk kez tanıklık ediyorum.. Görüyorum ki arkadaşlar, ‘Polis Evrak Merkezi’nde çalışan memur edasıyla, sanki Emniyet Genel Müdürlüğü’ne brifing verir gibi, yazıyorlar..
Sözüm ona.. 300 tefeci demek, 300’er ‘bireysel suç örgütünün’ varlığı demek..
Çarpın bu rakamı, üç adamla..
(Parayı faiziyle iade alırken, karşı tarafa racon kesen tetikçiler lazım, öyle değil mi?)
Eder size, 900 kişilik şehir mafyası (!)..
Vay be..
İskenderun neymiş öyle (!)
Tabii ya, ‘Kurtlar Vadisi’ filminin senaryosuna ilham kaynağı İskenderun olmalı..
(Yapımcı Raci Şaşmaz’a duyrulur!)
Bana sorsanız, hazır İtalyan Mafyası’ndan söz etmişken, bir de olayın Sicilya mafyasıyla bağlantısına bakalım..
Mevzu derin.. Bakarsınız, olayın Ergenekon bağlantıları da çıkabilir!
Şaka yaptığıma bakmayın..
Sabah Gazetesi’ndeki bu yazıya fena halde içerledim doğrusu..
Bu ne ciddiyetsizlik, bu ne sorumsuzluk öyle?
İskenderun’u kötülemek..
Polisimizi ‘görevini yapmıyor’ şeklinde tenkit etmek..
Kent ekonomisini, kara parayla ilişkilendirmek de neyin nesi oluyor?
Bu nasıl bir zihniyettir ki, İskenderun’daki zenginlik, günahmış gibi işlenebiliyor..?
Türkiye’de onlarca büyük kentler bütçe açığı verirken, İskenderun’un bütçe fazlası vermesi suç mu?
İnsanlar çalışıyor..
Ekonomi tıkır tıkır işliyor..
Hiç olmazsa, ‘kriz’ diye feryad edip, kimse yan gelip yatmıyor..
Böyle olunca, suç mu işliyor İskenderunlular?
Bunlar bizim bildiklerimiz.. Ve bildiklerimizi de yazıyoruz.
İnsanlarımız da konuşuyor, yorumunu yapıyor..
Bunun neresi racon, bunun neresi sessizlik?
Buyursunlar.. İstanbul, Türkiye’nin finans merkezi..
İstanbul’da dönen dolaplara ne diyeceğiz?
Herşeyin alası orada..
Kaldı ki, İskenderun.. İstanbul’un yanında günahsız bir çocuk gibi kalıyor..
Ne yazmalıyız bu durum için?
İstanbullu’nun da ayrı bir raconu mu var?
***
Hikaye bunlar.. Gülünç ifadeler..
Türkiye’nin her şehri gibi, İskenderun’da da Türkiye’nin yasaları geçerli..
Polis işini yapıyor..
Sadece faili meçhul olaylarda değil, asayiş olaylarında da gözle görülür azalma var..
Emniyet Teşkilatı, öyle ‘Omerta Yasası’, ‘Komerta Yasası’ falan bilmez, takmaz..
Yasalara aykırı hal ve durumlarda, adamın ensesine yapışır..
Gözünün yaşına da bakmaz, bakmıyor da?
Kimsenin de sessiz kalıp, olaylara göz yumduğu da yok..
Yerel gazetelerimiz de buldu mu, yapıştırır haberi manşetine..
Bizler İskenderun’un ‘marka kent’ imajını yükseklere taşıma gayretinde iken, asparagas yaklaşımlarla sekteye uğratmasına da kimsenin hakkı yok..
Hem ne var bunda?
İskenderun’da Merkez Bankası yıllardır var..
Ne yani, kent dışına taşımaya meraklı insanların güttüğü yeni bir senaryo var da, bizim mi haberimiz yok..
Merkez Bankası’nı mı istiyorsunuz?
Ne yani, İskenderun’da onlarca banka var diye, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)’nun müdahale etmesi mi gerekiyor?
Ya da bir alışveriş merkezi kurulacak diye, göze mi batıyoruz?
Yoksa, İskenderun’da onlarca dersane var diye, kafa mı bulacaklar bizimle?
Bunların hangisi suç teşkil ediyor?
***
Uzatmayım.. Erhan Öztürk’e bu bilgileri kim sızdırdı, bilmiyorum..
Ama, yazılanlara bakılırsa, İskenderun’un imajına ters düşecek bir yaklaşım hakim..
Erhan Öztürk’ü suçlamıyorum. Ona bu bilgileri kim vermiş ben ona bakarım..
Bana sorarsanız, kentin imajını da, böyle küçük ve dar kafalı insanlar düşürüyor..
Gerçi bir araştırma yapılırken, -sözüne ettiği gibi- 72 yerel gazetesi olan bir şehrin gazetecilerinden neden faydalanmamış, o da ayrı bir tartışma konusu..
Bir de, bir kentin imajı karnesidir..
Allah’tan, İTSO Başkanvekili Müfit Tennioğlu’nun görüşlerine ucundan yer verilmiş de, onun iyi niyetli yaklaşımı karşısında biraz teselli bulduk..
Sabah Gazetesi’nin ileri sürdüğü gibi, İskenderun’dan niçin ‘korkacağımız’ ya da ‘korkmamız’ gerektiğini de, dün itibariyle düşünüyorum, bir türlü bulamıyorum.
VATANDAŞ PTT’YE GÜVENMESİN Mİ?
PTT Müdürlüğü, postacılar kanalıyla, resmi veya kurumlarının müracaatları doğrultusunda, vatandaşlara ödeme/uyarı tebligatı ve benzeri hususlarda bazı bilgi notları ulaştırır..
Vatandaş evindeyken, o postacı kanalıyla pusulayı alır, PTT’ye başvurur..
PTT’deki memur da, gayet güleryüzlü bir ifadeyle, -eğer ki zarf ise- o kağıt parçasını vatandaşın eline tutuşturur..
Asıl can yakan kısmı da burası..
Bizim vatandaş, açar o zarfı, ödemesi mi var, icralık mı oldu, vergi dairesiyle mi muhattap olacak.. O, zarftaki bilgiler sayesinde ne yapması gerektiğini kestirmeye çalışır..
Zaten, zarfın teslim tarihinden sonra konulan ‘Bir haftalık süre’ zaman aşımına tabi değildir!
Ki, o vatandaş kalbine inmeden, kalan süreyi en iyi şekilde değerlendirmeye bakar..
Şunu demeye getiriyorum..
PTT’nin ulaştırdığı zarf, mektup, pusula veya her neyse.. Çoğu zaman hayat/memat meselesine dönüşüyor..
Çünkü, vatandaşın meselesi zamanla yarıştır..
İşlediği haltı düşünmeden, hesap kitap işlerini tamamlamaya çalışıyor..
Bütün bunları neden anlattım?
Yer, Akbağlar civarı..
Bir tomar pusula vs. PTT celb kağıtları yerlerde saçılı vaziyette..
İskenderun’da PTT’de çalışan bir görevlinin işi besbelli..
Sonradan öğrendik ki, psikolojik sorunları olan bir görevlinin vurdum duymazlığı imiş..
Bazı kağıtlar dün.. Bazıları ise, önceki günler tarihli..
Gerçi haksızlık etmek istemem..
Olay basına intikal eder etmez, gereğini yaptıklarını duydum.. Ama yeterli değil!
Şimdi PTT Müdürlüğü’ne soruyorum..
* Adam icralık olduğunu o pusulayla öğrenecek iken, bir zaman sonra habersiz bir şekilde kapısına icra memurları dayanırsa, bunun sorumluluğunu kim üstlenecek?
* Çocuk, üniversite öğrencisi.. Habersiz evinde oturuyor.. Yurtla ilgili ekonomik sıkıntıları var.. Ne yapması gerektiğiyle ilgili bir yazı bekliyor.. Nafile! Bu yükün vebalini kim kaldıracak?
* Diyelim ki.. Kredi kartı borçlarınız sekteye uğradı.. Bir ihtarname gelecek..
Ne tarihini biliyorsunuz, ne de ödeme takvimini.. Kimden hesap soracaksınız?
Bana sorarsanız, olayın vehameti büyük..
Olay basına intikal eder etmez, bazı yetkili isimlerin bir, iki gazeteyi dolaşmasıyla bu iş çözümlenmiş sayılmıyor..
İstirhamım şu.. PTT Müdürlüğü, lütfen bu tarz istenmeyen hadiselerin kontrolünü sağlasın.. Bir çalışan için ‘psikolojik sorunlar yaşıyor’ ifadesi de doğru değil..
Yoldan geçeni almıyorsunuz ki, o kuruma..
Çok yazık!