Son sözleri “Ölmek istemiyorum” oldu

Av. Serhat Tabanca eşi tarafından kızının gözleri önünde öldürülen Emine Bulut cinayeti ile ilgili kaleme aldığı yazısında verilecek hiçbir yasal mücadelenin katile verilecek en ağır ceza’nın son sözü yaşamak isteyen o anneyi geri getiremeyeceğini söyledi.

 

Son sözleri “Ölmek istemiyorum” oldu

Av. Serhat Tabanca Türkiye’de ardı arkası kesilmeyen kadın cinayetlerine yönelik kaleme aldığı yazısında Kırıkkale’de kızının gözleri önünde eski eşi tarafından öldürülen Emine Bulut cinayeti ile bir kez daha yüreklerimize düşen o kor ateşi hukuki,ahlaki, vicdani ve toplumsal değerler üzerinden değerlendirdi.
Serhat Tabanca yazısında şu ifadelere yer verdi. ” Son sözleri “Ölmek istemiyorum” oldu Emine Bulut’un. Son sözleri ile Özgecan Aslan’ın sesi oldu, Şule Çet’in, Münevver Karabulut’un, Ünzile’nin duyamadığımız sesini haykırdı. Kapalı kapılar ardında, eksik etek diye ötekileştirilen, eşi, babası, oğlu, hiç tanımadığı bir yabancı tarafından şiddete uğrayan kadınların sesi oldu Emine. Bir kadın sayesinde dünyaya gelen, dünyaya gözlerini bir kadının kucağında açan, ilk adımlarını bir kadının sevgiyle atan ve büyüyen bir erkek daha, ona hala ihtiyacı olan kız çocuğunun gözleri önünde bir annenin hayatına son verdi.
Oysa “Kadınlar size Allah’ın emanetidir” diyen bir peygamberin ümmetiydik, oysa yasalar bize kadın erkek eşitliğini öngörmüştü, kadına şiddetin önlenmesi için yasalar vardı. Bugün ise ne mevcut yasalar, ne inançlar, ne de biz engelleyemedik Emine’nin hayattan kopmasını. Son sözleriyle bir kameradan haykırdı yaşam arzusunu milyonlara. “Ölmek istemiyorum” Bu iki kelime ne para, ne şan şöhret, ne lüks, hayattan sadece ve sadece yaşamayı isteyen bir kadının son çığlığıydı. Ciltlerce kalınlıkta yazılmış kitapların, yıllarca emek verilmiş bir araştırma tezinin anlatamayacağını iki kelime ile anlattı Emine.
O “Ölmek istemiyorum” sözleriyle hayatını kaybetmişken, katili mahkemede bir avukat tarafından temsil edilecek, belki cezai indirimden faydalanmak için Emine’ye dil uzatmaya varan iddialar gümdeme gelecek. Bir kadının, bir insanın en üstün hakkı olan yaşam hakkını elinden alan katil bahane ve savunmaların ardına sığınacak. Peki evini, yatağını paylaştığı adam celladı olmadan önce kadınlarımızı kim koruyacak?
Maalesef daha çocukken sadece erkek olarak dünyaya gelmenin bile diğer kız çocuklara karşı üstünlük olduğu düşüncesiyle başlayıp, kadının eksik etek olduğu, elinin hamuruyla erkek işine karışmaması gerektiği, kadın gibi olmanın deyimlerde bile zayıflığı ve korkaklığı temsil ettiği, kadının sırtından sopanın eksik edilmemesi, kızını dövmeyenin dizini döveceği öğretilerinin dayatıldığı bir düşünce yapısıyla yetiştirilen erkeklerin yetiştirilme tarzı şiddeti tetiklediği gibi, her ne kadar yasa koyucular kadını korumaya yönelik yasal düzenleme yapsa da özünde bu yasaları düzenleyenlerin de aynı zihniyete sahip olması kanunların işlevsiz kalarak ve kadına karşı şiddetle mücadelenin başarısız olmasına sebep olmaktadır.
Nitekim anayasada kadına pozitif ayrımcılık getirilirken Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 1. Uluslar arası Kadın ve Adalet Zirvesinde “Kadın ve erkeği eşit konuma getirmenin fıtrata aykırı olduğu” düşüncesi dile getirilmiştir.
Yıllarca başkentin Büyükşehir belediye başkanlığını yapan Melih Gökçek’in “ Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün, anası ölsün öyleyse ” , dönemin Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun kendisinden iş isteyen kadına yönelik “Evdeki işler yetmiyor mu?” , Başbakan yardımcılığı döneminde hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın “Kadınsa o da iffetli olacak, herkesin içinde kahkaha atmayacak” , AKP milletvekilliği yapan Sefer Üstün’ün “Tecavüzcü kürtaj yaptıran tecavüz mağdurundan daha masumdur” , Sağlık Bakanlığı döneminde Mehmet Müezzinoğlu’nun “ Kadınlar için tek kariyer annelik”, Milli Savunma Bakanlığı döneminde Vecdi Gönül’ün “Türk kadını evin süsüdür” ifadeleri ne yazık ki bu zihniyetin devletin en üst kademelerinde dahi hüküm sürdüğünü göstermektedir.
Hal böyle iken devleti yöneten en üst kademe dahi kadını ötekileştirmeye ve onu ikinci sınıf insan yerine koymaya yönelik düşünce ve söylemler devam ettiği sürece, kadını korumaya yönelik en kuvvetli yasalar yapılsa ve kadına şiddete karşılık en ağır cezai yaptırımlar öngörülse dahi kadına şiddetin önlenmesi için yetersiz kalacaktır.
Şimdi verilecek hiçbir yasal mücadele, katile verilecek hiçbir ceza veya kaleme alınan hiçbir söz yaşamak isteyen o anneyi geri getirmeyecek. Geç de olsa kadın ölümlerinin ve kadına karşı şiddetin bir daha yaşanmaması için mücadele bu zihniyetin değişmesi için önce bizimle başlayacak. Bu mücadelede öncelikle çok basit bir şeyi hatırda tutmanın ve çocuklarımıza öğretmemizin faydası var. Büyük Usta Neşet Ertaş’ın her zamanki gibi birkaç kelimeyle yine çok şey anlattığı bir sözü: “Kadınlar insandır, biz insanoğlu”

İskenderun Haber
iskenderun haber genel içerik editörüdür. Haber ihbarlarınız veya ilanlarınız için üst menüden bize ulaşın sekmesini kullanın.