Önceki gün Karayılan Belediye Başkanı Mehmet Yurtman’la birlikte kahvaltı ediyoruz. Gözleri ışıl ışıl..
Göreve geldiği ilk günkü gibi iddialı..
Karayılan’ın çehresini değiştirmek adına ant içmiş sanki..
Müthiş projeleri, gayretleri var..
Her söyleminde geleceğe dönük projeler ve üstüne üstlük altyapısı düşünülen araştırmalarla dolu bir sistemden sözediyor..
O günün koşullarını değil, bir 50 yıl sonraki stratejiyi en başından düşünüyor.
Sözde değil, özde ifadeler kullanıyor..
Karayılan halkı onun için ‘atom karınca’ diyor..
Hakediyor bu sıfatı..
Nedenine gelince:
Karayılan’da inşaası devam eden Kültür Merkezi’ni gördünüz mü bilmiyorum..
Kolonsuz sahne alanı sadece 1000 metrekare..
Çatı yapım işi ihale edildi.. Kaba inşaatı tamam..
Tamamlandığında modern haliyle, tüm donanımlarıyla bölgede ‘örnek’ olabileceğini iddia ediyorum.. Belediye Başkanı Mehmet Yurtman, beldeye kalite getirmiş..
Konutlaşmanın önünü açmış..
İmar revizyonunda işlem tamam..
“Kentsel dönüşüm” başlamış.
Beldede, 500 metrekare yeri olanlara 3 kat..
Bir dönüm yeri olanlara 5 kat..
Bir dönümün üzerinde arazisi olanlar için 7 kat müsaade var..
İSDEMİR’e lojmanları ‘Karayılan’a taşıyın teklifi bu yüzden..
Taşınsınlar ki, oradaki mevcut lojman alanları yatırıma dönüşebilsin..
Bu arada, Karayılan Belediyesi yeni hizmetler için borçlanıyor..
Yeni Pazar yeri ticaret anlamında ‘sirkülasyon’ yaratacak..
Unutmadan.. Karayılan denizle de buluştu..
Balıkçı Barınağı koşulu yerinde bir karar..
Belde tüm yönüyle muhteşem bir manzarayı kucaklıyor..
Başkan Yurtman, 1/25000’lik planda ‘hizmet haritası’nı sağlam temeller üzerine oturtmuş.. Kavgasız, gürültüsüz, herkesi memnun eden çözüm yolları bulmuş..
Birşey daha var..
Karayılan Belediye Başkanı Mehmet Yurtman, ileride ‘demokrasi sokağı’ adını verdiği bir bulvarda tüm siyasi partileri tek çatı altında barındıracak bir yapıya imza atıyor. Müthiş değil mi?
Başkan Yurtman’ın barışçıl yanı hep takdir görüyor..
Mütevazi ve hep pozitif düşüncelerle dolu bir insan..
Ramazan şenlikleriyle ilgili de sürpriz programları var..
Gençleri önemsiyor.. Kişisel eğitimler üzerine konferansların düzenlenmesini sağlıyor.. Kültür Merkezi tamanlandığında bu seminerlerin sayısı artacak..
Uzun sözün kısası.. Karayılan’ın silueti değişmiş.
Karayılan, Mehmet Yurtman’ın katkılarıyla doğru yolda!
Bu sözümüzü bir kenara yazın..
Karayılan için “doğru yolda” dememiz boşuna değil..
TEK ÇIKIŞ YOLU ‘DOĞRU KARAR’
VE BİRAZ DA ‘HAREKET’!
Biz fikrimizi yazarız. Düşünmeye davet ederiz.
Bazen de tahrik ederiz yazar olarak.
Sonuç? Bazılarımız için kolay..
Seyirci kalmak, kimi zaman çözümdür..
Bazılarımız için ise, o kadar kolay değil..
Yaşım 37.. Saçlarımın birçok yerine ak düştü..
Neden olabilir?
Düşünmekten.. Sorumlulukları omuzlarıma yüklemekten..
Herkesin sıkıntısına ‘ortak’ olmaktan olabilir mi?
İtirazım yok..
Bazen de, söz dalaşına giriyorum..
Sonuçlarını bile bile.. Katlanıyorum, yorgun düşüyorum..
Ama mutlu ediyor bu durum beni.. Asla pişman değilim..
Neticeye bakıyorum.. Her taraftan bilgi akıyor..
Çözüm yolları buluyorum..
Hareketin merkezindeyim çoğu zaman..
İskenderun’a bir hareket getirebiliyorsam, bir takım ‘değişim’lere neden olabiliyorsam, ne mutlu bana..
‘Bana ne’ demek, bu kente en büyük haksızlık..
Kızıyorlar bu yüzden..
Kızsınlar.. Hiç olmasa bir duruşum var..
Kulaklarımın sıkça çınlaması bu yüzden..
İster sevelim, ister kızalım..
İş dünyasında adını ‘yön verenler’ listesine yazdıran onlarca iş adamı var..
Onlara her vakit yüklenen ‘geçimsizler’ grubunun eline ne geçti?
Sizce, kıskançlıklar kime zarar veriyor?
Duygularımızı ister ‘hayranlık’ mertebesine çıkaralım, ister ‘nefret’ kuyusuna indirelim. Onların bir duruşu var..
Bir Tayyip Erdoğan tarzı var..
Kimine hayranlık veren, kiminin içine korku salan, ama illa da ilgisiz bırakmayan bir tarz bu.. Otorite deriz biz buna..
İş dünyasını ayakta tutan ‘melez’ bir yapıdır..
Fuat Tosyalı ‘otoriter’ bir insandır, beğenilir, hayranlık uyandırır..
En basit bir ifadeyle ‘niye bizde de böyle biri yok’ dedirten bir hayranlık..
Recep Atakaş da öyle değil mi?
İlyas Keleş’in farkını yok mu sayacağız?
Yüzlerine konan bir tebessüm, size de iyi gelmiyor mu?
Aslında hep bunu anlatmaya çalışıyorum..
İskenderun’u ileriye taşıyacak ‘tarz’ budur..
Metin Yıldız işadamıdır.. Ama sessizliğini bu güzel kent için bir ‘yatırım aracı’ olarak görmüyorum.. Edip Zelluh işadamıdır, ama ‘Hilton’ için taşıdığı sessizlik kafamı karıştırıyor.. Nuri Üysen işadamıdır, ama vaadettiği birçok ‘proje’nin merkezinde yoktur.. Ve daha birçok işadamı..
Mesele sadece İskenderun’a ne verdiğiniz değil.. Asıl mesele, toplumsal bir ‘dayanışma’ içerisinde yer aldığınız bir ‘güçbirliği’nin bölgeye katacağı avantajları beminsemenizdir.
Kişisel farkını, şahsiyetini, renklerini, hayatının dışına, yaptığı işe taşıyamayan insanlar başarılı olamaz.. Kazandığınız para çok önemli değil!
İskenderun Belediye Başkanı Dr. Yusuf Civelek’e bir bakın..
Payas Belediye Başkanı Bekir Altan’a bir bakın..
Karayılan Belediye Başkanı Mehmet Yurtman’a bir bakın..
Denizciler Belediye Başkanı Esabil Soydan’a bir bakın..
Nardüzü ve Karaağaç’ı unutmadım..
Hemen hepsi için.. Kendi iç dünyalarında, akıl, kişisel duruşlarıyla, halkı anlamak noktasında bir ‘duygusal bağ’ kurduklarına inanıyorum..
Dikkatinizi çekmiştir..
Madenli bu listede yok..
Arsuz yok.. Akçalı yok..
Üçgüllük yok.. Ve daha birçok belediye..
Neden? Bir gazeteci olarak kafamda, işini iyi yapan, başarılı, üretken, topluma ‘hareket’ getiren bir algı var..
Kiminde bu var, kiminde yok..
Geçenlerde Karaağaç Belediyesi’nin bir takım eksikliklerini yazdım..
Başkan Necmettin Acar, ortalığı toz duman etti..
Belediyenin aldığı kararlar dışında uygulama yapan tüm işletmeler denetimden geçmiş.. Çevre yolu için de bir arayış içerisinde..
Fena mı?
Mantık şu:
“Herkes bana güvensin, ama kimse bana güvenmesin”
Bu cümlenin arkasındaki riske işaret edebilirsiniz..
Evet tama ‘güvenilecek işlerde güvenmek, yanlış işlerde güvenmemek’ şeklindeki bir tarzın neresi kötü?
Benim görüşüme gelince..
İskenderun için, veya diğer beldelerin geleceği için ‘meydan okumayı’ ilke edinen insanları severim..
Ve son bir hatırlatma:
– Dün, Basın Bayramı dolayısıyla İskenderun Belediye Başkanı Dr. Yusuf Civelek ile birlikteydik.. Dedi ki:
“Bizim görevimiz birliği, beraberliği anlatmak. Bir araya gelinecek, herkes üzerine düşeni yapacak. Herkes, benim dediğim olsun demeyecek. İskenderun için birlikte çalışacağız.”
Mesele budur!
MUTLU MUYUZ?
Dün okudum.. Dünya Değerler Araştırması’nın Türkiye 2011 sonuçları; bizi genelde mutlu tanımlıyor. Her 100 kişiden 77’si, kendini çok veya biraz “mutlu” hissediyor.
Biraz geriye gidelim..
İskenderun Belediye Başkanı Dr. Yusuf Civelek’in seçim kazandığı ilk günlerdi.
Başkanın ağzından bilboardlara ‘İskenderun daha mutlu ve huzurlu’ şeklinde bir mesaj yansımıştı. Afişteki ‘daha’ sözü epeyce tartışma görmüştü..
O vakit şöyle yazmıştım:
“Mutluluk, sonu ışık olan bir tünel gibidir.. Yol alırsan o mutluluğu yaşarsın.. Koşulları siz yaratırsınız kimi zaman.. Kimi zaman da ipler başkasının elindedir.. Küçük şeylerden mutlu olan da var, tatminsiz bir şekilde mutluluk arayanlar da..
Oysa beklentimiz şu:
“Basitçe uyum istiyoruz, anlamak ve anlaşılmak istiyoruz; çoğu zaman bir parça huzur istiyoruz. Bizim mutluluğumuz budur.”
Aslına bakarsanız…
Mutluluk düşüncesi çağlar boyunca felsefi boyutta ele alındı.
Bireysel hazlar ve arzular yüceltilmeye başlanınca mutluluk bir tür “kazanç” veya “başarı” gibi algılanmaya başladı.
Oysa problem tam da orada!
Mutluluk için kan ter içinde mücadele etmek..
Oysa biliyoruz ki.. Üç beş yıl sonra ölüp gidecek ve dünyadan izi silinecek bir faniyiz.. En ufak bir hastalık, alıp yerden yere vurabilir bizi.
Bir dakika sonra başımıza ne geleceğini bilemeyiz.
Onca malı mülkü, parayı, bir yerlere götürmemizi de gerek yok.
Nedir bu ihtiras? Nedir bu kavga?
Nedir bu yetinmeme?”
Tuhaf! Hatta tutarsız değil mi?
Belki hayatla kavga etmekten vazgeçme halinin ta kendisidir mutluluk!