YA BAŞLARINA BİR ŞEY GELSE?

YA BAŞLARINA BİR ŞEY GELSE?Olacak şey değil.. İskenderun Belediyesi bu konuya neden kayıtsız kalıyor, anlamış değilim.. Belediyeye ait garajda çalışan 200’e yakın sözleşmeli işçi, 31 Aralık itibariyle ‘şirket değişiminden’ ötürü, boşlukta kalıyor..
Boşluktan kastım, işine son verildiği yönünde değil..
Arkadaşlar halen çalışıyor.. Yalnız, yanılmıyorsam sözleşmeler yenilenmedi..
Belediye yetkilileri ‘Merak etmeyin, paranız ödenecek’ diyor, ancak işçiler hukuken boşlukta yaşıyor..
Düşünsenize.. Bir aydır çalışıyorsunuz, ama ortada ne bir maaş var ne de sigorta.. Allah korusun, içlerinden birinin başına birşey gelse, İskenderun Belediyesi yaşayacağı sıkıntının farkında mı?
Soru şu:
Aynı işçiler madem yeni şirketle ‘devam’ edecekler, o halde maaş ve sigorta yönünden neden sıkıntı yaşıyorlar?
Çok da abartılacak bir durum yok ise, neden bir açıklama yapma gereği duymuyorlar?
Ve son olarak;
İşçiler bu ‘mağduriyet’ haliyle daha ne kadar çalışacak?
Yoksa işlerine son verilecek de, alttan mı alıyorlar?

GÜVENMEK YA DA GÜVENMEMEK!
Bu coğrafyada İskenderun Körfezi’nin zenginliği, bölge adına bir güç değil midir? Hani İskenderunlu olmak da bir değerdi?
Bu ortak coğrafyada, benzer koşullarda..
Aykırı düşünceler, öteki renkler, değişik sesler neden kısıtlanır?
Peki o zaman neden birisi ötekini; kendisi için bir ‘tehlike’ noktası olarak görür?
Neden birisi diğeri için kötüdür?
Neden diğeri ötekini, hissedilecek bir kalp değil de, üzerine çökülecek bir tehdit gibi görür? Neden öteki diğeriyle ‘birlikteliği’ değil de mesafeli durmayı aklına koyar? Öteki, bizimki yaftasının sona ereceği günleri görmek mümkün müdür?
Yerel gazeteleri iyice okuyun..
Başrol oyuncuları hep bir güç savaşı içerisinde..
İyi niyet mesajlarının altında ‘ben de pay istiyorum’ hesapları yatmıyor mu?
Neden “benim görüşüm şudur” sözü diğeri için bir küfür olur?
Neden “iyi de, niye bu açıdan bakmıyorsunuz” diye başlayan sözlerin adı diğeri için “suç” kabul edilir?
Neden aynı olmayı kabul ederiz de, farklı olmayı “haksızlık” diye suçlarız?
Neden aynı kalbi farklı bir dille anlatmayı kabaca buluruz?
Neden yaşadığımız bu kenti, üzerinde yürüdüğümüz bu toprakları gruplardan oluşan bir “ayrıştırma”ya dönüştürüp.. Özgür zihnimize kırmızı çizgiler çizeriz?
Herkes kafasına göre takılmak zorunda mı?
Büyükşehiri konuşuyoruz, ama kimse sonuçlarını, detaylarını bilmiyor..
Bilmediğimiz halde, halen neyi konuşuruz..
Neden eksikliklerimizi ‘sır’ gibi saklarız?
Milletvekili Dudu, büyükşehiri konuşuyor ama ‘parti içi uyuşmazlıklara neden tepki göstermez? AK Parti, yaptıkları icraatı anlatır da neden büyükşehir için ‘bir bilgi paylaşımında bulunmaz.. Ve neden MHP, iktidara yüklenirken, diğer vekillerle bir araya gelip, İskenderun’un geleceğini konuşmaz?
Siyasi partilerin ilçe teşkilatları neden sessiz?
Geçenlerde Adalet Bakanı Sadullah Ergin, ‘Kırıkhan ve Hassa’yı, İskenderun Körfeziyle buluşturuyoruz’ dedi.. Kimseciklerden çıt yok..
Yine Bakan Ergin, ‘İskenderun İhtisas Lojistik Örganize Sanayi Bölgesi kuruluyor’ dedi.. Memleketten ‘tık’ yok..
Gazetecilerin dışında..
Hayırdır, ne oluyor bize?
Her düşünceyi, bastırılması gereken bir tehdit olarak mı görüyoruz?
Neden? Neden? Neden?
Bu sorulara bir cevabınız var mı?
Kendi kendime soruyorum:
Bir tek yanıt buldum.
Güvenmek ya da güvenmemek!
Ama kime?
Hepimiz kendi çapımızda bir iktidar sultası yaratmışız..
Neden acaba?
Güvensizlik mi?
Birbirine güvenmeyen kurumlar, insanlar, yöneticiler ile İskenderun, hangi hedeflerini ortaya koyabilir ki?
Öfkeye, nefrete, sağırlığa neden olan o güvensizlik değil midir?
Yaşadığımız toprakları “rekabetten” soyutlayan nedir?
Nereye kadar böyle sürecek?
Fikri olan var mı?

Önceki İçerikBaşkanlar da İddia oynar
Sonraki İçerikİNSAN İÇİN, YAŞAM İÇİN!
1974 doğumlu. Güney Medya'da müdür. İskenderun'un önde gelen gazetecilerinden.