TAKLİTÇİLİKLE BİR YERE GELİNMEZ!

Yazılarımı takip edenler hatırlayacaklardır. ‘Taklitçilikte üzerimize yok’, gibilerinden bir yazı kaleme almış, insanların “yaratıcı” düşünmeye özendirilmediğini, kolaya kaçtığımızı ifade etmiştim..
Pazar günü Taraf’ta Ayşe Hür’ün yaptığı bir inceleme düşüncelerimde ne kadar haklı olduğumu bir kez daha gösterdi, derin derin düşündürdü..
Ben yazımda daha çok, iş çevresindeki yeni atılımlara dikkat çekmiş, halı hazırda kimler yeni bir sektörle başlangıç yapsa, ardından taklitlerinin mantar gibi türediğine vurgu yapmıştım..
Bu kez durum daha farklı.. Taklitçilik, sanatın kalbine de sızmış..
Siyaseti de es geçmeyelim lütfen..
Aşağıda her ikisine de değineceğim..
Okurken, inanamadım..
Önce şarkı sözleriyle başlayalım..
Birkaçı şöyle:
* “Üsküdar’a gider iken…” adlı ünlü Türkü, 1853-1856 Kırım savaşı sırasında İstanbul’daki Selimiye Kışlası’nda kalan “etekli” İskoç alayına moral vermek için yazılmış “Donsuz Askerler” şarkısıdır.
* Ayten Alpman’ın “Memleketim” şarkısı aslında bir Yahudi şarkısıdır.
* “Yaşa Fenerbahçe” marşı aslında Franko dönemine ait faşist güfteli Yaşa İspanya adlı İspanyol marşıdır.
* Ülkücülerin bir zamanlar gözlerini yaşartan “Çırpınırdın Karadeniz’in bestesi 18. yüzyılda yaşamı Sayat Nova adlı sanatçının Kamança adlı şarkısıdır.
Şimdi sıkı durun;
* “Dağ başını duman almış..” (Gençlik Marşı) İsveçli Besteci Felix Körling’e ait bir ormancı şarkısıdır.
* “Çıktık Açık Alınla..” (10’uncu Yıl Marşı) Köyüm Kahini adlı Fransız opera eserinin bestesinden araklanmıştır.
* “Çatma kurban olayım” İstiklal Marşı’nın bestesinde de Karmen Silva adlı Alman opera eserinden araklandığı iddia edilmektedir. İnandınız mı, bilmiyorum..
Bu saptamaları okurken, şaştım doğrusu..
Şöyle düşündüm..
“Taklitçi” olduğumuzu bütün dünya biliyor artık.
Çünkü “taklitçilik” genlerimizde var.
Çünkü “yaratıcı” düşünmeye özendirilmiyoruz, kolaycıyız.
O yüzden başarılı olamıyoruz..
O yüzden, kavga ve gürültü bitmiyor..
Kıskançlık da bu yüzden doğuyor işte..
SİYASET VE TAKLİTÇİLİK!
Şimdi gelin, hep birlikte ‘taklitçiliği’ siyasi areneda tartışalım..
İskenderun’daki hizmetlere bir gözatın..
Halen bir başkasının yaptığı hizmetlerin gölgesine sığınabilecek insanların varolduğu sır değil..
Aşağı yukarı aynı şeyleri konuşuyoruz, ama aynı dili kullanmıyoruz..
Yeni olan hiçbirşey yok..
Nefret duyguları arasında birbirimizle çarpışıyoruz..
Geçmişle hesaplaşmaktan korkan yeni yetmeler, ne yazık ki başarıyı hazmedemeyecek kadar büyüdüler..
Kabullenme duygusu yok olmuş benliğimizde..
İlla ki kavga, kısır döngü!
Lanet olsun bu tarz siyasi taklitçilik anlayışından beslenenlere..
Acaba diyorum; içine yuvarlandığımız şu İskenderun manzarasına, biraz uzaktan bakabilir miyiz?
Acaba diyorum, herkesin birbirine yüklediği o kör kamplaşmadan kurtulabilir miyiz?
Birbirinden nefret eden, birbirini suçlayan siyasetçiler bir seferliğine olsun dürüst davranıp, oldukları gibi görünebilirler mi?
Taklitten uzak, samimi ve içten..
Bir söz var hani.. İnsanlar arasındaki çeşitliliğe vurgu yapar.. Grup oluşumlarına işaret eder.. Yanılmıyorsam Nicolas Murray Butler’e ait bir sözdür..
Şöyle başlar:
Dünya da üç grup insan vardır..
1. Bir şeyi ortaya çıkaran veya yapan ve bir şeyler için savaşan küçük seçilmiş bir grup.
2. Bir şeyin yapılmasını seyreden ve sadece konuşup yerinde sayan büyükçe başka bir grup.
3. Ve neyin olup bittiğini bilmeden yaşayan muazzam bir kalabalık.
Hangi gruba giriyorsunuz sizce?

Yazılarımı takip edenler hatırlayacaklardır. ‘Taklitçilikte üzerimize yok’, gibilerinden bir yazı kaleme almış, insanların “yaratıcı” düşünmeye özendirilmediğini, kolaya kaçtığımızı ifade etmiştim..Pazar günü Taraf’ta Ayşe Hür’ün yaptığı bir inceleme düşüncelerimde ne kadar haklı olduğumu bir kez daha gösterdi, derin derin düşündürdü.. Ben yazımda daha çok, iş çevresindeki yeni atılımlara dikkat çekmiş, halı hazırda kimler yeni bir sektörle başlangıç yapsa, ardından taklitlerinin mantar gibi türediğine vurgu yapmıştım..Bu kez durum daha farklı.. Taklitçilik, sanatın kalbine de sızmış..Siyaseti de es geçmeyelim lütfen..Aşağıda her ikisine de değineceğim..Okurken, inanamadım..Önce şarkı sözleriyle başlayalım..Birkaçı şöyle: * “Üsküdar’a gider iken…” adlı ünlü Türkü, 1853-1856 Kırım savaşı sırasında İstanbul’daki Selimiye Kışlası’nda kalan “etekli” İskoç alayına moral vermek için yazılmış “Donsuz Askerler” şarkısıdır.* Ayten Alpman’ın “Memleketim” şarkısı aslında bir Yahudi şarkısıdır.* “Yaşa Fenerbahçe” marşı aslında Franko dönemine ait faşist güfteli Yaşa İspanya adlı İspanyol marşıdır.* Ülkücülerin bir zamanlar gözlerini yaşartan “Çırpınırdın Karadeniz’in bestesi 18. yüzyılda yaşamı Sayat Nova adlı sanatçının Kamança adlı şarkısıdır. Şimdi sıkı durun;* “Dağ başını duman almış..” (Gençlik Marşı) İsveçli Besteci Felix Körling’e ait bir ormancı şarkısıdır.* “Çıktık Açık Alınla..” (10’uncu Yıl Marşı) Köyüm Kahini adlı Fransız opera eserinin bestesinden araklanmıştır.* “Çatma kurban olayım” İstiklal Marşı’nın bestesinde de Karmen Silva adlı Alman opera eserinden araklandığı iddia edilmektedir. İnandınız mı, bilmiyorum..Bu saptamaları okurken, şaştım doğrusu..Şöyle düşündüm..”Taklitçi” olduğumuzu bütün dünya biliyor artık. Çünkü “taklitçilik” genlerimizde var. Çünkü “yaratıcı” düşünmeye özendirilmiyoruz, kolaycıyız.O yüzden başarılı olamıyoruz..O yüzden, kavga ve gürültü bitmiyor..Kıskançlık da bu yüzden doğuyor işte..SİYASET VE TAKLİTÇİLİK!Şimdi gelin, hep birlikte ‘taklitçiliği’ siyasi areneda tartışalım..İskenderun’daki hizmetlere bir gözatın..Halen bir başkasının yaptığı hizmetlerin gölgesine sığınabilecek insanların varolduğu sır değil.. Aşağı yukarı aynı şeyleri konuşuyoruz, ama aynı dili kullanmıyoruz..Yeni olan hiçbirşey yok.. Nefret duyguları arasında birbirimizle çarpışıyoruz.. Geçmişle hesaplaşmaktan korkan yeni yetmeler, ne yazık ki başarıyı hazmedemeyecek kadar büyüdüler..Kabullenme duygusu yok olmuş benliğimizde..İlla ki kavga, kısır döngü!Lanet olsun bu tarz siyasi taklitçilik anlayışından beslenenlere..Acaba diyorum; içine yuvarlandığımız şu İskenderun manzarasına, biraz uzaktan bakabilir miyiz?Acaba diyorum, herkesin birbirine yüklediği o kör kamplaşmadan kurtulabilir miyiz?Birbirinden nefret eden, birbirini suçlayan siyasetçiler bir seferliğine olsun dürüst davranıp, oldukları gibi görünebilirler mi?Taklitten uzak, samimi ve içten..Bir söz var hani.. İnsanlar arasındaki çeşitliliğe vurgu yapar.. Grup oluşumlarına işaret eder.. Yanılmıyorsam Nicolas Murray Butler’e ait bir sözdür..Şöyle başlar:Dünya da üç grup insan vardır..1. Bir şeyi ortaya çıkaran veya yapan ve bir şeyler için savaşan küçük seçilmiş bir grup. 2. Bir şeyin yapılmasını seyreden ve sadece konuşup yerinde sayan büyükçe başka bir grup. 3. Ve neyin olup bittiğini bilmeden yaşayan muazzam bir kalabalık. Hangi gruba giriyorsunuz sizce?

Önceki İçerikADALET!
Sonraki İçerikCHP’DEKİ SESSİZLİK ÇÖZÜM DEĞİL!
1974 doğumlu. Güney Medya'da müdür. İskenderun'un önde gelen gazetecilerinden.